Kdz.Ereğli Ümmet Platformu, Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle bir toplantı yaptı. AK Parti Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt’un da katıldığı, Kdz.Ereğli’de düzenlenen toplantının basın bildirisi aşağıdaki gibidir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, katil terör devleti İsrail’in de kuruluş tarihi olan 1948’de ilan edildi. Bugün Dünya İnsan Hakları Günü. Bizler buraya elbette bu günü kutlamak için toplanmadık. 75. Yılına girdiğimiz bu günlerde, özellikle son 2 aydır Filistin’de, Gazze’de yaşananlar, canlı yayınlarda karşılaştığımız tablolar göstermektedir ki, “insan hakkı, çocuk hakkı, kadın hakkı” gibi kavramlar, sözde çağdaş Batı tarafından, kendi çıkarları için kullandıkları bir puttan öte anlam taşımamaktadır. Minicik bebelerin parçalanmış bedenleri, en temel hak olan yaşam hakkına ne kadar değer verdiklerini (!) açıkça gözler önüne sermektedir. Gazze’deki anlı şanlı direniş; Dünya İnsan Hakları Günü, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Çocuk Hakları günü, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi gibi tüm metinlerin, aslında zalimlerin zulümlerini örtme aracı olduklarını, bizlere açıkça göstermiştir.
İcatçılarını bağlamayan, mazlumları cellatlarına aşık etmek için kullanılan bu metinlerin, artık tarihin çöplüğüne atılmasını isteyerek, “Beyaz Adam” ı sobelemek, artık aldanmayacağımızı haykırmak için toplandık.
Emperyal devletlerin, kendi iç çelişkileri, bekalarının temini, sömürgeci çıkarları nedeniyle, milyonlarca insanın yaşamını hiçe sayarak başlattıkları 2. Dünya Savaşı sonrası imzalanan bildirgede, yaşam hakkı, eşitlik, barış, adalet, masumiyet karinesi gibi temel insani haklara vurgu yapılsa da geçen zaman bu kavramların kâğıt üstünde kaldığını, hiçbir karşılığının olmadığını ispat etmiştir.
Şimdi sormak gerekmez mi? Acaba Katil İsrail için, Emperyalist Batı ve işbirlikçileri için “insan” nedir? “Hak” nedir?
Ülkeleri sömürgeleştiren, milyonlarca insanı bebek, çocuk, kadın erkek demeden öldüren, hapseden, yurtlarından eden, köleleştiren, köle pazarlarında satan, insan olarak sadece kendi vatandaşlarını gören, kendi vatandaşları dışındaki tüm yeryüzüne ve tüm insanlara, ürettiği silahları üzerinde deneyeceği kobay muamelesi yapan İngiltere için “insan” kimdir ve hak nedir?
Milyonlarca kızıl deriliye soykırım yaparak, kan ve zulüm üzerine kurulan, sadece deri renklerinden dolayı insanlara zulmetmeye devam eden, Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombası ile milyonlarca insanı öldüren ve hatta doğmamış bebeleri sakatlığa mahkûm eden, Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi hayalet ülkelere döndüren, Gazze için 13 ülkenin evet dediği bir ateşkes tasarısına tek başına hayır diyerek veto eden, yapılan anketlerde ülkesindeki akademisyenlerin yüzde 81’inin Gazze hakkında konuşmaktan bile çekindiği bilinen büyük şeytan Amerika için “insan” kimdir ve “hak” nedir?
Afrika kıtasının neredeyse yarısını sömürge haline getiren, Cezayir’de yaklaşık bir milyon, Kamerun’da 400 bin, Ruanda’da 800 bin insanı katleden, Fas’ta katlettiği insanların resimlerini posta pullarının üzerine basan Fransa için “insan” kimdir ve “hak” nedir?
Ülkesinde Gazze’ye destek eyleminin yapılmasına bile müsaade etmeyen ve İsrail katliamlarının başlangıcından itibaren katillere olan desteğini açıkça ifade eden Almanya’mı insan haklarının taşıyıcısı olacak?
Beyaz ırkın üstünlüğünü ortaya koymak adına Afrika’dan getirilen yerlileri, bazen özgün kıyafetleri ile bazen çıplak olarak sergiledikleri insanat bahçelerini kuran ve hatta sergilerken onlara yem atarak aşağılayan Avrupa ve Amerika mı bize insan haklarını öğretecek?
Peki Srebrenitsa’da kendilerine sığınan 8372 Boşnak Müslümanı, sırplara teslim edip ormanlık alanda katledilmesine sebep olan BM’in yayınladığı insan hakları bildirgesi ne kadar sahici olabilir?
Kendi değer yargılarını taşımayan halklar ve topluluklar söz konusu olduğunda onlara, ‘hakları olan insanlar’ gözüyle bakmak bir yana, onları medenileştirilmesi gereken barbarlar gözüyle gören ve böcek muamelesi yapan Batı’nın tüm bu yaşananlardan sonra dünyaya sunacağı hiçbir değer kalmamıştır. Batının bu ikiyüzlü tavrı bizler için elbette sır değildir. Yabancı düşmanlığı, Müslüman karşıtlığı, ırkçılık, nefret suçları gibi ihlaller Batılı ülkelerde adeta normalleşen değerler olarak görülmektedir. Bununla beraber başta İslam coğrafyası olmak üzere dünyada uyguladıkları işgal ve katliamları “güvenlik ve terör” kamuflajıyla örtmeye çalışmakta, yeryüzünü kana bulamaya devam etmektedirler.
Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da, Arakan’da, Yemen’de ve özellikle bu günlerde Filistin’de yıllardır devam eden zulmün, adaletsizliğin, insan hakları ihlallerinin sorumluları en başta mezkûr egemen unsurlar ve onların uzantısı yerli zalimlerdir.
İnsan hakları kavramını üretenlerin, bu konuda evrensel olduğunu iddia ettikleri bir bildiri yayınlayanların, kâğıt üzerinde ortaya koydukları bir takım değerleri nasıl paspas haline getirdiklerini, çıkarlarına hizmet etmediğinde nasıl yok saydıklarını 13 yıldır devam eden katliamlarıyla Suriye’den, 70 yıldır işgal altındaki Doğu Türkistan’dan, tarihinde yapılan ilk özgür seçimde iş başına geçen Mursi hükümetini devirmek için binlerce insanı Adeviye meydanında katlederek gerçekleştirdiği darbe ile başa geçen katil Sisi’nin hala başında olduğu Mısır’dan çok iyi biliyoruz. Mısır’daki aleni darbeye darbe demeyi başaramadıkları gibi gerek Afrika’da gerekse başka bölgelerde canları sıkıldığında planladıkları darbelerden biliyoruz. Binlerce masum çocuğu, kadını katleden Siyonist katil Netenyahu ile girdikleri kucaklaşma yarışından biliyoruz.
Değerli basın mensupları ve kardeşlerim…
Siyonist işgal altındaki Filistin’de zulüm giderek derinleşmekte, Gazze başta olmak üzere tüm Filistin toprakları koca bir hapishaneyi andırmaktadır. Filistin’in işgali ile başlayan ve İsrail işgal devletinin kurulmasının akabinde ayyuka çıkan zulümler, son iki aydır dayanılmaz bir hal almıştır. Açıkça savaş suçu olması gereken hastanelerin, okulların bombalanması ve binlerce insanın soykırıma tabi tutulması, İsrail terör devleti söz konusu olduğunda yok sayılmakta ve hatta yok saymak bir kenara verilen silah desteği ile psikolojik destek ile her türlü zulüm onaylanmakta, desteklenmektedir. İşgal devleti 7 Ekim’de yaşadığı Aksa Tufanı darbesini sindirmeye çalışırken, Batı’nın tüm emperyalist liderleri, Netenyahu’ya olan desteğini açıklamak için neredeyse sıraya girmiş ve yaşanan tüm katliamlara çanak tutmuş, ortak olmuşlardır.
İnsanın tanımını yapan, hak kavramının tanımını yapan, özgürlük, eşitlik vb. kavramların tanımını yapan ve tüm bu kavramların içini kendi varoluşsal değerleri ile dolduran Batı ve işbirlikçileri, kendileriyle aynı değerleri, dünyayı paylaşmayanlar için sadece ölümü, katliamı, soykırımı uygun görmektedir. Batılı değerlere ve Batı dünyasına alternatif olabilecek tek gücün İslam’dan geleceğinin de farkında olduklarından olsa gerek tüm planlarını, stratejilerini İslam coğrafyası üzerinde kurgulamaktadırlar. Coğrafyamız üzerinde yönetici olarak bıraktıkları diktatörlere yönelik halk ayaklanmaları karşısında, etki alanlarını kaybetmemek için ellerinden geleni yapmayı, gerekirse kendileri için ürettikleri değerleri yemeyi bile sakıncalı görmediler.
Az önce de ifade ettiğimiz gibi bu ikiyüzlülük, çifte standart Batı’nın ve destekçilerinin en belirgin özelliğidir. Artık gözlerimiz önünde alenen ortaya çıkan bu gerçekten sonra kim ki bize Batı’dan, Batı’nın çağdaş (!) değerlerinden, Muasır medeniyet seviyesinden bahsederse bir kez daha düşünmelidir. Dünyanın bütün onurlu insanları Katil İsrail başta olmak üzere, ona destek veren Batı’nın insanlık namına hiçbir değere sahip olmadığını, tek dişi kalmış bir canavar olduğunu, yeryüzüne kandan başka, zulümden ve haksızlıktan başka verecek hiçbir şeyi olmadığını net olarak görmüştür. Son yaşadığımız esir takaslarında bile gördüğümüz tablolar bu gerçeği gözler önüne sermiştir. Katil İsrail, 12-13 yaşında hapsettiği çocukları, elleri ayakları sakat bir şekilde, ya da akli melekelerini kaybetmiş bir şekilde teslim ederken, Kassam Tugayları ellerindeki esirleri, köpeklerine varıncaya kadar en güzel şekilde ağırlamış ve en güzel şekilde serbest bırakmıştır. Bundan dolayıdır ki yeryüzünün farklı coğrafyalarında İslam’a yönelik teveccühler artmış, yeni Müslüman olanların sayısında çok ciddi artışlar olmuştur. Rabbimiz günleri aramızda evirip çevirmektedir. Bize düşen her ne olursa olsun hakkın ve adaletin yanında olmaktır. Ama bu hak ve adalet hiçbir zaman Batı’nın yanında olmamıştır.
Siyonistler yaptıkları vahşete, işledikleri insanlık suçlarına rağmen küçücük Gazze’de amaçlarına ulaşamadılar. Bilakis zalimlikleriyle yeryüzünün çok büyük bir kısmında Filistin davası ile dayanışma çabalarının büyümesine, küreselleşmesine sebep oldular. Aynı şekilde büyük kitlelerin, toplulukların kendilerinden ve destekçilerinden nefret etmesine yol açtılar.
Allah Resulu (s) “Sizin en hayırlılarınız, görüldükleri zaman aziz ve celil olan Allah’ın hatırlandığı kimselerdir” buyurmuştu. İnsanlara izzeti, erdemi, samimiyeti ve bir bütün olarak tüm bu değerlerin Rabbini hatırlatan bu halleriyle kardeşlerimiz inşallah Rasulullah’ın “en hayırlılarınız” şeklinde vasfettiği Müminlerden olduklarını ispatlıyorlar. Şüphesiz bu Rabbimizin bir lütfudur, ihsanıdır! O ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarandır.
Tekrar vurgulamak istiyoruz ki, asla ye’se, yılgınlığa kapılmayacağız. Rabbimizin vaadi haktır ve O emrinde galip gelendir. Biz ABD’nin, İsrail’in, Rusya’nın, şunun bunun değil, son sözü Kadiri Mutlak olan Rabbimizin söyleyeceğine iman ediyoruz ve kim ne derse desin, kim ne planlarsa plansın sonuçta “Allah’ın dediği olur” diye iman ediyoruz. Safımız nettir, kalbimiz de net olsun, Alemlerin Rabbi olan Allah’ın rahmetine yönelelim, O’na güvenelim, Onunla beraber olanın asla hüsrana uğramayacağına içtenlikle inanalım.
Bizler Ereğli Ümmet Platformu olarak, dünyanın yaşadığı insani krizin arkasında emperyalizmin sömürü düzeninin olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.
Dünyanın neresinde olursa olsun mazlumların yanında zulme karşı durmaya devam edeceğiz. Emperyalizmin sömürü düzenine karşı direniş ateşini taşımayı her koşulda sürdüreceğiz. Biz vicdanın sesiyiz. Bütün sesleri sustursalar da vicdanın sesini susturamazlar. Tarihe ve insanlığa karşı sorumluluğumuz gereği susmayacağız. Tüm ümmet coğrafyamızdaki kardeşlerimiz özgür oluncaya, minik yavrularımız özgürce yaşayabilecekleri bir vatana kavuşuncaya kadar, dökülen kanlar duruncaya kadar mazlumların sesi, çığlığı olacağız.
KAHROLSUN KÜRESEL ZULÜM DÜZENİ VE TÜM ZALİMLER…
YAŞASIN KÜRESEL İNTİFADA
EREĞLİ ÜMMET PLATFORMU