Türkiye Ekonomisi İçin Sağlam Bir İskelet: Güven ve Tutarlılık

Yayınlama: 07.12.2025
A+
A-

Türkiye Ekonomisi İçin Sağlam Bir İskelet: Güven ve Tutarlılık

Bir ülkenin ekonomik başarısı, sadece yıllık büyüme rakamları veya kısa vadeli parasal tedbirlerle ölçülemez. Gerçek ve kalıcı refah, o ekonominin üzerine inşa edildiği ana iskeletin sağlamlığına bağlıdır. Bu iskelet, hem küresel rekabette ayakta kalmayı hem de içeride vatandaşın yaşam kalitesini artırmayı hedeflemelidir. Türkiye ekonomisinin bulunduğu mevcut dönemeçte, atılacak adımların ana hedefi, bu iskeleti bilimsel ve evrensel prensiplere uygun olarak yeniden güçlendirmek olmalıdır.

  1. Temel Direk: Kurumsal Yapı ve Güven

Sağlam bir ekonominin temel direği, hukuk devleti ilkesi, öngörülebilirlik ve kurumsal kalitedir. Yüksek faiz oranları veya cazip teşvikler, ancak bu temel direk yerindeyken anlam kazanır. Yerli ve yabancı yatırımcı, kararını verirken sadece maliyetlere bakmaz; aynı zamanda mülkiyet haklarının korunup korunmayacağına, yargının bağımsızlığına ve ekonomik kuralların bir gecede değişip değişmeyeceğine bakar. Türkiye’de Merkez Bankası, TÜİK veya Rekabet Kurumu gibi teknik kapasiteye sahip kurumların tam bağımsızlıkla, siyasi etkiden uzak bir şekilde çalışması, piyasalar için en büyük istikrar çıpasıdır. Güvenin tesis edilmesi, spekülatif sermaye yerine uzun vadeli ve doğrudan yatırımların ülkeye gelmesinin ön koşuludur.

  1. Motor Güç: Nitelikli Üretim ve Beşeri Sermaye

Ekonominin motor gücü, yüksek katma değerli üretim ve nitelikli beşeri sermayeden gelir. Türkiye’nin mevcut sanayi altyapısı dinamik olsa da, sürdürülebilir büyüme için düşük ve orta teknolojili üretim döngüsünden çıkılması zaruridir. Odak noktası, ileri malzeme teknolojileri, yazılım ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın gerektirdiği çevre dostu üretim gibi geleceğin sektörleri olmalıdır. Bu dönüşümü sağlayacak olan ise eğitim sistemimizdir. Eğitimin; ezberden uzak, eleştirel düşünme, problem çözme ve dijital yetkinlikleri merkeze alan bir yapıya evrilmesi, “beyin göçü” sorununu tersine çevirecek tek kalıcı çözümdür. Gençlerimize sadece iş değil, liyakatin esas alındığı bir gelecek sunmak, ekonominin potansiyelini maksimize edecektir.

  1. Temel Hedef: Makroekonomik İstikrar ve Fiyat İstikrarı

Makroekonomik istikrarın anahtarı fiyat istikrarıdır. Türkiye’nin kronikleşmiş yüksek enflasyon sorununu çözmek, sadece para politikasının (faiz artışı) görevi değildir. Enflasyonla mücadele; mali disiplini (kamu harcamalarında verimlilik), yapısal reformları (tarım ve gıda tedarik zincirindeki sorunların çözülmesi) ve kapsayıcı bir gelir politikası gerektirir. Ekonomi yönetiminin kararlılığı, uzun soluklu ve tutarlı bir programı sabırla uygulamak zorundadır. Bu tutarlılık, vatandaşın ve piyasaların politika yapıcıların niyetine olan inancını güçlendirir ve nihayetinde beklentilerin kırılmasını sağlar. Başarı için gereken şey, politikaların sık sık değişmesi değil, belirlenen rasyonel hedeften taviz verilmemesidir.

Gelelim şimdi hükümetin yapmaya çalıştıklarına ve etkisine: 

A. Mevcut Çabalar ve Güven Sınavı

Türkiye ekonomisi, bu evrensel iskeleti güçlendirme yönünde önemli gayretler gösteriyor. Motor Güç kısmına baktığımızda, özellikle Savunma Sanayii alanında atılan devasa adımlar ve kaydedilen teknolojik ilerleme, ülkenin Ar-Ge ve inovasyon potansiyelinin doğru teşviklerle nasıl hızlı sonuç verebileceğinin çarpıcı bir kanıtıdır. Bu başarı hikayesi, yüksek teknolojili diğer sektörlere de model olmalıdır.

Ancak, çabalar bir yana, başarı için hayati önem taşıyan güven ve tutarlılık konusunda piyasa ve vatandaş nezdinde süren ciddi bir sınav bulunmaktadır. Kurumsal Yapı başlığında, özellikle Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinin kendi vatandaşlarına dahi inandırıcı gelmemesi veya Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) tam bağımsızlığına yönelik kuşkuların devam etmesi, güven bunalımının en somut göstergeleridir. Kurumların teknik kapasitelerinin ötesinde, algılanan bağımsızlıkları yatırım iklimini doğrudan etkilemektedir.

B. Enflasyon Mücadelesinin İnanılırlığı

Hükümetin, Temel Hedef olan enflasyonla mücadelede para politikaları aracılığıyla çaba gösterdiği ve faiz artışlarıyla piyasa beklentilerini çıpalamaya çalıştığı hissedilmektedir. Ancak bu çabanın inandırıcılığı, maalesef uygulamanın sınırlı alanlarda kalması nedeniyle zedelenmektedir.

Özellikle kamuoyunda, talebi kısma yükünün ağırlıklı olarak emekli ve asgari ücretli gibi sabit gelirli gruplar üzerinden yürütüldüğü inancı hâkimdir. Ekonomik disiplinin ayrılmaz parçası olan kamu harcamalarında şeffaf ve somut bir tasarrufa gidildiğine dair inancın zayıf olması, alınan tedbirlerin etkisini azaltmaktadır. Güven, sadece faiz artırmakla değil; aynı zamanda kamu yönetiminin de her kuruşta dikkatli olduğu mesajını vermekle tesis edilir. Aksi takdirde, çaba gösterilse bile, bu çabalar vatandaş ve esnaf nezdinde tam bir güven ve iş birliği ortamı yaratmaktan uzak kalır.

 

Türkiye ekonomisi için çizdiğim bu sağlam iskelet, doğru atılan adımları, potansiyel fırsatları ve aşılması gereken temel riskleri net bir şekilde göstermektedir. Başarıya ulaşmanın formülü aslında karmaşık değildir: Kurumsal güvenin yeniden tesis edilmesi, teknolojik atılımın diğer sektörlere yayılması ve enflasyonla mücadelenin tüm toplum kesimlerini ve en önemlisi kamu harcamalarını kapsayacak şekilde tutarlı bir disiplinle yürütülmesidir. Bu üç ana unsurda sağlanacak kararlılık, Türkiye’yi hem küresel ligde hem de kendi vatandaşının refahında hak ettiği yere mutlaka taşıyacaktır.

Engin PINAR

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.